Zakir KAYA: İNSAN ÜZERİNE....
Mutluluk ve iç huzur
Daha çok para kazanma ve daha çok mülk edinme hırsı, gittikçe daha kolay erişilen haz ve eğlencelere düşkünlük ortamı yaratmış, bireysel tatminsizlikleri körükleyerek, insanları saadet yuvalarından, sokaklara, alışveriş merkezlerine, mağazalara, marketlere sürüklemiştir. Karşılanamayan her istek, hayata karşı biriken memnuniyetsizliği ve bunun beraberinde nankörane kanaatsizliği ortaya çıkarmıştır. Tecrübeler göstermektedir ki, lüksün zaruretine inanarak, sınırların çok geniş tutulması, şahsi ve toplumsal huzursuzluğun katlanarak artmasına sebep olmuştur. İnsanın nefsinden ilham alarak, fıtratının tersine bir hayatı benimsemesi, betonlarla kutuladığı ve zaaflarıyla donattığı dünyasında, sahte mutluluklarla yetinmesi, kişisel gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.
İnsanın ebediyet yolunda en önemli hedefi, bu alemde mevcudiyeti ve kendi varlığını sorgulamak, kendisini tanımaya çalışmak olmalıdır. Bu şekilde yakından tanıdığınız bir insanın da ihtiyaçlarını teferruatıyla bilme imkanına sahip olursunuz. O halde, ben kimim ve neden buradayım gibi soruların cevabı, asıl ihtiyaçlarımızı anlamamıza ışık tutacaktır. Onların karşılanması, hakiki mutluluğu yakalamamıza vesile olacaktır. Mevlana'nın bu konu ile ilgili söyledikleri sözlerden biri şöyledir:
Senin canın içinde bir can var, o canı ara, beden dağının içinde mücevher var, o mücevherin madenini ara, a yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara, ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara.
Tüm sevdiklerimizle, bir elimiz yağda, bir elimiz balda yaşıyor olsak dahi, ruhumuzun açlığı dinmedikçe, yüreğimizin derinliğinde tatminsizlik hüküm sürdükçe, hayatımızdaki her şey bizim için bir gün tadını kaybedecektir.
Anlık, ya da kısa vadeli duyguların tatmin edilmesi, belli bir zaman dilimine ait isteklerin karşılanması ölçüsünde, huzur ve mutluluğa doğru ilerlendiği inancı yaygındır. Ancak, bir hedefe kitlenmek yerine, mutluluğun asıl yolculuğun kendisi olduğunu kavramak gerekir. Hayatı algılayış tarzımız ve beklentilerimiz, duygularımıza yön verir. Bir sıkıntıda, şikâyetçi olup, feryad etmemiz, veya lezzetler içerisindeyken, şükürsüz bir sarhoşluğa kapılmamız, huzura dönük bir bakış açısından farklı yönlere sapmamızın sebebi olabilir. Halbuki, dünyanın acısına ve tatlısına saplanıp kalmak yerine, onun bizi kişisel gelişmemize taşıyan bir yol olduğunu anladığımızda, başımıza gelenleri tedbir ve tevekkül içerisinde göğüslemeye gayret ederiz. Hiçbir durumda ümitsizliğe ve yılgınlığa düşmemeye çalışır, her yaşanan olayın mutlaka hayırlı bir yanı olduğunu anlarız. Böylece tutarlı bir hayatı bilinçli olarak yaşayarak, ömrümüzü kendi küçük Cennetimizin yeşerttiği huzur ikliminde tüketirken, huzurun ancak teslimiyet içinde yaşanan sevgi çerçevesinde olacağının farkına varmış oluruz.
Olan bitenlere direnç göstermeyiniz
İçinize bir bakın, aklınıza neler geliyor, zihniniz ne tür düşünceler üretiyor? Neler hissediyorsunuz? İçinizde içerlemenin, gönülsüzlüğün en ufak bir kırıntısı var mı? Eğer var ise, onu hem zihinsel hem de duygusal düzeyde gözlemleyin. Zihniniz bu durumla ilgili ne gibi düşünceler üretiyor? Sonra duygunuza bakın, bedeniniz bu düşüncelere nasıl tepki gösteriyor? Duyguyu hissedin. O hoş bir his mi, yoksa nahoş bir his mi?
Belki siz aldatıldınız, sömürüldünüz, belki meşgul olduğunuz faaliyet sıkıcı ve usandırıcıdır, belki size yakın olan birisi sahtekardır, sinir bozucudur, ya da bilinçsizdir. Belki de kendi attığınız yanlış adım yüzünden üzülmekte ve içerlemektesinizdir, ama bütün bunların hiç bir önemi yoktur. Evet doğru okuyorsunuz, bütün bunların hiç bir önemi yok. Geçerli bir nedeninizin olup olmaması, yani haklı olup olmamanız hiç fark etmez. Ortada olan gerçek, sizin şu anda, olan bitenlere direnç göstermenizdir. Siz şimdi'yi, yani şu an’ı bir hasım, bir düşman haline getirmektesiniz.
Mutsuz olmanız, canınızı sıkar, ruhunuzu daraltır, içsel varlığınızı ve çevrenizdeki insanları rencide eder. Ayrıca olumsuz enerji ile yapılan herşey, zamanla daha fazla acıya, daha fazla mutsuzluğa neden olur.
Olumsuzluk bulaşıcıdır, fiziksel bir hastalıktan daha kolay yayılır. Rezonans yasası yoluyla başkalarında yatan gizli olumsuzluğu harekete geçirir, su üstüne çıkarır ve besler. Bu nedenle karınız/ kocanız/ partneriniz ile münakaşalar, çekişmeler oluşabilir.
Yakındığınızda, olumsuzlukları üzerinize çekersiniz
Canınızı sıkmaya neden olan kişi ile konuşup, ne hissettiğinizi tam olarak ifade edebilirsiniz. Zihninizin etkilendiği bu durum karşısında, sahte bir benlik duygusunu güçlendirmekten başka bir amaca hizmet etmeyen bu olumsuzluğu bırakın. Bu tutumun boşuna olduğunu, size hiç bir yararı olmadığını görüp kabul edin, çünkü içinizde olumsuzluklar yaratmakla, yapabileceğiniz olumlu bir şey yoktur. Herhangi bir problemi çözmekte size hizmet etmez. Aslında olumsuz tutumunuz sizi eli kolu bağlı, sıkışık bir halde tutar, doğal değişiminizi engeller.
Kendinizi gözlemleyin: konuşurken, düşünürken, diğer insanların yaptıkları söyledikleri şeyleri, çevreniz, yaşam durumunuz, hatta hava durumu hakkında yakınırken kendinizi (düşüncelerinizi) analiz edin.
"Yakınmak", daima olan bitenleri kabul etmemektir. Yakındığınızda, olumsuzlukları üzerinize çekerek, kendinizi bir kurban yaparsınız. Sıradan bir bilinçsizlik daima “şimdi’nin” yadsımasıyla bağlantılıdır. "Şimdi" hayatın akışında, "bu an" ve "her an" anlamına gelir.
Bazı insanlar daima başka bir yerde olmak ister, onların burada ve şimdi' si, asla yeterli olmaz, kifayetsiz gelir. Sizin yaşamınızda da böyle bir durum söz konusu mu? Durumun böyle olup olmadığını gözlemleyin. Her nerede bulunuyorsanız, tamamen orada olun. Eğer burada ve şimdinizi katlanılmaz buluyor da, o sizi mutsuz ediyorsa, üç seçeneğe sahipsiniz:
• ya o durumdan uzaklaşın,
• ya o durumu değiştirin
• ya da olan bitenleri kabullenin.
• ya o durumu değiştirin
• ya da olan bitenleri kabullenin.
Eğer yaşamınızın sorumluluğunu üstlenmek istiyorsanız, bu üç seçenekten birini hemen şimdi seçmelisiniz. Sonra, daha fazla olumsuzlukları bir bahane yaratmadan kabul etmek durumundasınız.
Teslimiyet zayıflık değildir
Herhangi bir eylem, çoğunlukla eylemsizlikten daha iyidir, özellikle mutsuz bir duruma saplanıp kalmışsanız. Eğer yapılan eylem, kendisini bir hata olarak gösterecekse, en azından bir ders çıkarılır ve eylem yanlış da olsa tecrübeye dönüşür. Eğer saplanıp kalırsanız hiç bir şey öğrenemezsiniz.
Burada ve şimdinizi değiştirmek için yapabileceğiniz bir şey yoksa ve ortadaki durumdan uzaklaşamıyorsanız, o halde tüm içsel dirençlerinizi bırakıp, burada ve şimdinizi bütünüyle kabul ediniz. O zaman mutsuzluk ve içerleme hissetmekten ve kendine acımaktan hoşlanan "sahte benlik" varlığını sürdüremez. Buna "teslimiyet" denir. Teslimiyet, bu anlamda bir zayıflık değildir, o içinde büyük bir güç barındırır. Yalnız teslim olmuş bir insan, ruhsal güce sahiptir. Teslimiyet yoluyla, ortaya çıkan bir durumdan (içsel olarak) özgür olursunuz.
Teslimiyet demek, insanın kendisi hakkındaki tüm endişe ve hesapları terk etmesi demektir. O uğraşarak gerçekleştirilemez, kendi gerçek doğanızı idrak ettiğinizde, o kendiliğinden olur. Sözlü teslimiyet, hatta ona duygu eşlik ettiğinde, pek az değer taşır ve bir gerilim altında yıkılıverir. O fiili bir gerçeği değil, en fazla bir özlemi gösterir. Teslimiyette içinde bulunduğunuz durumun, çaba göstermenize gerek kalmadan, kendiliğinden değiştiğini izlemleyebilirsiniz. Teslimiyet tutumu, er ya da geç etrafınızda olan bitenleri pozitif etkileyecektir.
Mutluluk diploması almanın 50 yolu
01- Sahip olduklarına şükretmek,
02- Kötü ihtimalleri dillendirmemek,
03- Olayların pozitif yönlerini görebilmek,
04- İçten davranmak,
05- Maddi kazançların gözünüzü kör etmesine izin vermemek,
06- Hiç tanımadığınız bir kişiyi mutlu edecek bir şey yapmak,
07- Sevdiklerini aramak, onlarla vakit geçirmek,
08- Geçmişteki hatalara takılıp kalmamak,
09- Yapılan yanlışlardan ders çıkarmak,
10- Geleceğe yönelik kaygıları azaltmak,
11- Bir arkadaşa hediye almak,
12- Sevilen bir eşyayı birine armağan etmek,
13- Geçmişe yönelik pişmanlıkları azaltmak,
14- Yaşanılan andan zevk almak,
15- Kötüleri değil, güzel anları anımsamak,
16- İncitici sözler söylememek,
17- İnsanları kusurlarıyla birlikte kabul etmek,
18- Bedenine ve kalbine iyi bakmak,
19- Her zaman meşgul olacak bir şeyler yapmak,
20- Çocuklarla vakit geçirmek,
21- Çocukları sevindirmek,
22- Zaman zaman kendine küçük hediyeler almak,
23- Sevdiği özellikleri geliştirmeye çalışmak,
24- Her zaman yeni şeyler öğrenmek,
25- Doğayla iç içe olmak,
26- Elindeki az da olsa, paylaşmayı bilmek,
27- Başkalarının doğrularına saygı duymak,
28- Sevdiklerine önemli olduklarını hissettirmek,
29- Kendine karşı dürüst olmak,
30- Yaptığı iyiliğin karşılığını beklememek,
31- Öz-eleştiri yapmak, hatalarını kabullenmek,
32- En kötü durumlarda bile ümidini muhafaza etmek,
33- Aceleci davranmamak, sabretmeyi bilmek,
34- Başkalarının kederlerine ortak olmak,
35- Hayal kurmak, hayallerin peşine düşmek,
36- Aklını da, kalbini de kullanmayı bilmek,
37- Spor yapmak, bedenini ve zihnini zinde tutmak,
38- Ağlanacak bir sebep yoksa, gülümsemeye çalışmak,
39- Başkalarının mutluluğunu önemsemek,
40- Bizi seven insanları ve bizim için yaptıklarını düşünmek,
41- Affetmeyi bilmek,
42- Kaçırılan fırsatların, yenilerin habercisi olduğunu anlamak,
43- Sorunlar yaşanmadan, mutluluğun tadının alınamayacağını görmek,
44- Güzellik, kariyer, para gibi unsurların sahte mutluluklar getirdiğini bilmek,
45- Etrafımızı saran, detaylarda saklı güzellikler aramak,
46- Sıra dışı vakitler geçirmek,
47- Yeni arkadaşlar, dostlar edinmek,
48- Bir güzel sanatlar ile amatörce de olsa uğraşmak,
49- Bol bol teşekkür - (şükr)etmek,
50- Sevgiyi, saatlerimizden, dakikalarımızdan hiç eksik etmemek.
02- Kötü ihtimalleri dillendirmemek,
03- Olayların pozitif yönlerini görebilmek,
04- İçten davranmak,
05- Maddi kazançların gözünüzü kör etmesine izin vermemek,
06- Hiç tanımadığınız bir kişiyi mutlu edecek bir şey yapmak,
07- Sevdiklerini aramak, onlarla vakit geçirmek,
08- Geçmişteki hatalara takılıp kalmamak,
09- Yapılan yanlışlardan ders çıkarmak,
10- Geleceğe yönelik kaygıları azaltmak,
11- Bir arkadaşa hediye almak,
12- Sevilen bir eşyayı birine armağan etmek,
13- Geçmişe yönelik pişmanlıkları azaltmak,
14- Yaşanılan andan zevk almak,
15- Kötüleri değil, güzel anları anımsamak,
16- İncitici sözler söylememek,
17- İnsanları kusurlarıyla birlikte kabul etmek,
18- Bedenine ve kalbine iyi bakmak,
19- Her zaman meşgul olacak bir şeyler yapmak,
20- Çocuklarla vakit geçirmek,
21- Çocukları sevindirmek,
22- Zaman zaman kendine küçük hediyeler almak,
23- Sevdiği özellikleri geliştirmeye çalışmak,
24- Her zaman yeni şeyler öğrenmek,
25- Doğayla iç içe olmak,
26- Elindeki az da olsa, paylaşmayı bilmek,
27- Başkalarının doğrularına saygı duymak,
28- Sevdiklerine önemli olduklarını hissettirmek,
29- Kendine karşı dürüst olmak,
30- Yaptığı iyiliğin karşılığını beklememek,
31- Öz-eleştiri yapmak, hatalarını kabullenmek,
32- En kötü durumlarda bile ümidini muhafaza etmek,
33- Aceleci davranmamak, sabretmeyi bilmek,
34- Başkalarının kederlerine ortak olmak,
35- Hayal kurmak, hayallerin peşine düşmek,
36- Aklını da, kalbini de kullanmayı bilmek,
37- Spor yapmak, bedenini ve zihnini zinde tutmak,
38- Ağlanacak bir sebep yoksa, gülümsemeye çalışmak,
39- Başkalarının mutluluğunu önemsemek,
40- Bizi seven insanları ve bizim için yaptıklarını düşünmek,
41- Affetmeyi bilmek,
42- Kaçırılan fırsatların, yenilerin habercisi olduğunu anlamak,
43- Sorunlar yaşanmadan, mutluluğun tadının alınamayacağını görmek,
44- Güzellik, kariyer, para gibi unsurların sahte mutluluklar getirdiğini bilmek,
45- Etrafımızı saran, detaylarda saklı güzellikler aramak,
46- Sıra dışı vakitler geçirmek,
47- Yeni arkadaşlar, dostlar edinmek,
48- Bir güzel sanatlar ile amatörce de olsa uğraşmak,
49- Bol bol teşekkür - (şükr)etmek,
50- Sevgiyi, saatlerimizden, dakikalarımızdan hiç eksik etmemek.
Asıl mesele İnsan olmaktır
Her şeyin olabilir ve her şey olabilirsin. Evlerin, arabaların. Bilgisayar vs. her türlü teknolojik imkanın, renk renk elbiselerin, pahalı parfüm, ya da kremlerin, pahalı alışkanlıkların. Güzel ya da çirkin, Uzun ya da kısa, boylu poslu, gösterişli, ya da gösterişsiz, tombul, ya da zayıf, genç, ya da yaşlı, kadın, ya da erkek, anne, baba, kardeş, ağabey, dost, arkadaş. huzurlu, ya da huzursuz, güleryüzlü, ya da somurtuk, sakin, ya da hareketli, sabırlı, dayanıklı, heyecanlı, atak ve coşkulu, hatta her an içinde bulunduğun duruma göre bir şey de olabilirsin.
Sonra iş sahibi olabilirsin, ya da işsiz, Üniversite, lise, yada ilköğretim mezunu olabilirsin, bir meslek sahibi olabilirsin, öğretmen, memur, işçi, doktor, mimar, ya da avukat, hatta mesleğinde üst seviyelere çıkabilir, ünvanların olabilir. Bütün bu özelliklerin çevrende takdir görebilir, övgüler alabilirsin. Tüm bunlar iyidir hoştur, güzeldir. Büyüklerin dediği gibi adam bile olabilirsin. Ama, İnsan olmak başka bir şeydir. Onun ne okunacak bir kitabı, ne de ezberlenecek bir formülü vardır. İnsan olmak, yukarıda saydıklarımızın ve saymadıklarımızın tamamını kapsar.
Eğer İnsanları toplumsal alt kimliklerine göre ayırmadan, cinsiyetlerine göre kayırmadan, zengin, fakir, ya da meslek, ya da ünvanlarına göre değil, önce insan olduğu için sevip sayıyorsan, çevrendekilere sahip olduklarına göre değil, seninle paylaşmamış olsa bile, paylaştıklarına göre önem, değer ve anlam verebiliyorsan, verdiğin sözü tutuyor, özün ile sözün birbirini tamamlıyorsa, iyi niyetli, samimi, merhametli, dürüst ve alçak gönüllü isen, insan olmaya başladın demektir. Tüm bunların yanına bir de erdem kattın mı, insan oldun demektir. Ve insan olduğunda, artık sen insanların yüzlerine değil, ruhlarına bakmaya başlarsın.
Kaynaklar:
Hiç yorum yok: