Onların savaşı başka
İstanbul sokaklarında yaşam savaşı veriyor Suriyeli çocuklar. Çetelerin elinde zorla dilendirilenler, istismara uğrayanlar, suça zorlananlar... Kimi ailesini göç yolunda kaybetmiş, kimi yaşadığı şehirde... Evleri, okulları, oyun arkadaşları bir daha asla ulaşamayacakları kadar uzakta... Şehrin kalabalık yerlerinde bir hafta boyunca Suriyeli çocuklarla konuştuk. Ülkelerindeki hayatlarını neredeyse hatırlamıyorlar, içlerinden biri, “Okul yok mendil var artık” diye özetliyor yeni yaşamlarını. Türkçeyi biraz öğrenmiş olanlar diğerlerine tercümanlık yapıyor dilenirken. İşte İstanbul sokaklarından kısa ama can yakan hikâyeler...
İstanbul’un her köşesinde dilenen çocukları görmek mümkün. Hangisi Suriyeli hangisi değil diye ayırmak artık daha da zor hale gelmiş. Hangisine sorsak Suriyeli olduğunu söylüyor. İçlerinden birinin itirafı sokaklarda süren yaşam savaşındaki son durumu işaret ediyor: “Herkes Suriyelilere para veriyor diye biz de Suriyeli taklidi yapıyoruz.” Birkaç adım sonraysa başka bir gerçekle yüz yüze geliyoruz. Henüz bir buçuk yıldır Türkiye’de olan Suriyeli Bilal ile ona dilenirken tercümanlık yapan ve üç yıldır Türkiye’de olduğu için daha tecrübeli olan Halit. Mendil satmak üzere yanımıza geldiklerinde bizi Suriyeli olduklarına inandırmak için çaba harcıyorlar. Bilal arkadaşı ve tercümanı Halit olmadan adım atmıyor. Ailesiyle üç yıl önce Türkiye’ye gelen Halit bugünlerde sıcak nedeniyle sahil hattını mesken tutsa da aslında Taksim’de mendil sattığını anlatıyor.
OKUL YOK ARTIK MENDİL VAR
Arkadaşlarını ve ailesini sorduğumuzda “Bizim mekan Taksim” diyor, en son neredeyse bebekken gördüğü İdlib’i çoktan unutmuş. Halit’e okulu sorduğumda ise “Okul yok, mendil var” diyerek lafı kestirip atıyor. Bilal’in annesi ve babası ise savaşta kalmış. O, yok denecek kadar az Türkçesiyle geri döneceğini ve okula gideceğini anlatmaya çalışıyor. Çoğu mendil satan çocukta olduğu gibi, Halit’le Bilal’in müşterileri de genelde mendili almadan ücreti ödemeye meyilli. İkisi de bu teklifi düşünmeden kabul ediyor zaten. Sermayelerine öyle sıkı sarılmışlar ki, Bilal, büyükçe bir bez çantayı çapraz takıp tehlikeleri savuşturma derdinde. Bazı çocuklarsa biz onlara doğru hareket eder etmez uzaklaşıyor. Kimi hiçbir şey söylemiyor. Fotoğraf çekmek istediğimizde izin istercesine hepsinin gözleri uzaklarda bir yerlere takılı kalıyor. Ortalarda görünmese de çocukların birinden çekindiği her hallerinden belli oluyor.
İŞKENCE ÇETESİ
Hürriyet İstihbarat Servisi’nden Çetin Aydın’ın iki hafta önce yayımlanan haberi, Suriyeli çocukların sokaklarda yüz yüze olduğu tehlikeyi bir kez daha gündeme getirdi. Habere göre, İstanbul Çocuk Şube Müdürlüğü ekipleri, Halep’teki aileleri tarafından dilenci çetelerine kiralanan Suriyeli 36 çocuğu kurtardı. Polisin tespitlerine göre, çete, çocuklara sokakta su ve mendil sattıracaklarını söyleyerek ailelerinden kiraladı. Ancak İstanbul’a getirilen çocuklar sokakta dilendirildi. Günlük limiti dolduramayan çocuklar hortumla dövüldü, aç bırakıldı. Çocuklar yaşadıkları korkunç işkenceleri pedagog eşliğinde verdikleri ifadelerinde anlattı.
'KAYIP KUŞAĞI ÖNLEMEK İÇİN OKULLAŞMA ŞART'
UNICEF verilerine göre; Türkiye’de en az 2.9 milyon Suriyeli mülteci yaşıyor. Bu sayının 1 milyon 280 bini çocuk. Bu çocukların 870 bini okul çağında. Milli Eğitim Bakanlığı, 2016 sonu açıklamalarına göre ise 490 binden fazla Suriyeli çocuk ülkenin çeşitli yerlerinde okullara kayıtlı fakat yaklaşık 380 bin çocuğun okula gidemediği tahmin ediliyor. AFAD verilerine göre 68 bin 638 Suriyeli çocuk eğitimlerine Türkiye’deki barınma merkezlerinde kurulan okullarda devam ediyor. Bu okullarda çocuklara, Suriye okullarındaki müfredata uygun dersler veriliyor. Suriyeli çocuklar Türkçe dersleri de alıyor.
Türkiye’de ‘kayıp bir kuşak’ oluşmasını önleme yönünde projeler geliştiren UNICEF’e göre, özellikle eğitim ve koruma alanında ciddi ihtiyaçlar söz konusu. İnsan Hakları Derneği’nden Derya Uysal ise şunları söylüyor: “Suriyeli aileler çocuklarının eğitim gerekliliğini yerine getirirken mahalle baskısı ile karşılaşıyor. Bir diğer konu da zorla dilendirilen çocuklar. Bu konuyu görmezden gelemeyiz. Öksüz veya yetim kalanlar suç şebekelerinin eline daha kolay düşse de Suriyeli ailelerin de bu sürece girmeye zorlandığını biliyoruz.” Sığınmacılar ve Göçmenler Dayanışma Derneği’nden Kıdemli Koruma Sorumlusu Uzman Klinik Psikolog Özle Koyuncu’nun önerileri ise şöyle: “Okullaşma oranı artarsa sokaklarda daha az çocukla karşılaşacağımızı düşünüyoruz. MEB’in konuyla ilgili çalışmaları hız kazandı ve okullaşmayı artırmaya yönelik ciddi projelerin yakın bir süre içerisinde aktif hale geleceği konuşuluyor. AB’den gelen fonlar çerçevesinde, eğitime ayrılan kaynağın daha da artırılması gerekiyor.”
AĞLAMA HASAN
İstanbul’un en işlek noktalarından biri Galata Köprüsü’nde bir öğleden sonra... Sıcağa aldırmadan sıralanmış balıkçılar, tarihi yarımadaya hayranlıkla bakan yerli yabancı turistler, bir yerlere yetişmeye çalışan İstanbullular…
Ve tüm bunlara şahitlik eden tarihi köprünün üstünde dört çocuk; Mustafa Ahmet, Alişan, Muhammed ve Hasan. Ellerindeki ‘sanayi tipi yapıştırıcıyı’ teneffüs ederek dört bir yana dağılmışlar. Yanlarına gidiyoruz. Mustafa Ahmet ve Alişan kuzenler, Halep’ten aileleriyle birlikte kaçarak gelmişler. Türkçeleri babalarının ne iş yaptığını anlatmaya yetmiyor fakat hamal olduklarını tahmin ediyoruz. Muhammed ve Hasan’la İstanbul’da tanışmışlar. Üç yıldır da sokaklarda dileniyorlar. Kullandıkları uyuşturucu maddeyi soruyoruz. Alişan başlıyor söze: “Vallahi Suriye’deyken böyle bir şey bilmiyordum. Buradaki abiler verdi. Ben zaten çok kullanmıyorum midem bulanıyor ama tüm çocuklar kullanıyor. Yanlış ama normal yani...”
Uzakta ağlayan çocuklardan birini işaret ediyoruz. Alişan devam ediyor: “Hasan Halepli. Çok bali içiyor. Az önce bir adam Hasan’ı çok fena dövdü. Neden bilmiyorum, sanırım yürürken Hasan ona çarpmış.”
NİŞANTAŞI'NIN ŞAKİRA'SI...
NİŞANTAŞI’ndaki hemen her trafik ışığı sayısız Suriyeli çocuğa ‘ev sahipliği’ yapıyor. Trafiğin yoğunluğunun hiç azalmadığı caddede ellerinde mendillerle canları pahasına araçların arasından geçip, trafik akmaya başladığında ise kaldırımlara dağılan çocukları sürücüler de yayalar da çoktan benimsemiş. Kaldırımda göz göze geldiğim Ayşe ve Şakira’yla tanışıyorum. Şakira’nın adını şaşkınlıkla tekrar sorduğumda ise Kolombiyalı şarkıcı Şakira’ya gönderme yaparcasına neşeyle bel kıvırarak “Şakira işte bildiğimiz Şakira” diyor. Suriye’nin neresinden olduğunu sorduğumda ise gururla “Suriyeli Türkmeniz biz” diyen ikili, ışığın yeniden kırmızıya dönmesiyle araçlara doğru koşmaya başlıyor.
METRONUN SON DURAĞINDA BİR MENDİLCİ ÇOCUK
Metro, son durağa yaklaşırken kalabalık bir grup inince vagon, tenhalaştı. Koltukta uyuklayan küçük bir çocuk, geride kalanların dikkatini çekmişti. Ortalığın tenhalaştığını görünce yerinden doğruldu, elini sırt çantasına attı, kağıt mendilleri çıkardı ve son durak yolcularını tek tek dolaşmaya başladı. Konuşmuyor sadece mendili uzatıyordu. Yanlarında bebek arabası olan bir çifte yaklaştı en son. Kadın, sıranın kendilerine gelmesini bekliyormuş gibi sevecen bir ifadeyle konuşmaya başladı.
Çocuğa Arapça bir şeyler söyledi. Çocuğun yüzü değişti, o da bir şeyler söyledi. Başka bir ülkenin metrosunda karşılaşan iki hemşeri gibiydiler. Belki de birkaç yıl öncesine kadar aynı ülkede aynı şehirde yaşıyorlardı. Son durağın adı anons edildi, sohbet bitti. Çocuk, kapı açılır açılmaz çıktı vagondan. Uzaklaştı.
Okul çağında pırıl pırıl bir çocuktu. Savaş, yüzbinlercesi gibi onu da memleketinden, evinden etmişti. O yaşta başka bir ülkede kendi savaşını veriyordu. Hayatta kalma savaşını...Gazeteci haksızlığa, ayrımcılığa uğrayanların, görmezden gelinenlerin, unutulanların, ‘öteki’nin, ağaçların, hayvanların, tarihin, kültürün, sanatın sesi olur. O sesle bir hatadan dönülür, bir haksızlık giderilir, bir çocuğun hayatı kurtulur, bir kadının kaderi değişir... Hürriyet’in sayfalarında okuduğunuz her haber bu çabanın bir ürünüdür. Bu sayfa, baş döndürücü hızda gelişen gündem yüzünden ihmal edilen meselelerin sesi olmayı amaçlıyor. Ses verin ki sesiniz duyulsun...
OKUL YOK ARTIK MENDİL VAR
Arkadaşlarını ve ailesini sorduğumuzda “Bizim mekan Taksim” diyor, en son neredeyse bebekken gördüğü İdlib’i çoktan unutmuş. Halit’e okulu sorduğumda ise “Okul yok, mendil var” diyerek lafı kestirip atıyor. Bilal’in annesi ve babası ise savaşta kalmış. O, yok denecek kadar az Türkçesiyle geri döneceğini ve okula gideceğini anlatmaya çalışıyor. Çoğu mendil satan çocukta olduğu gibi, Halit’le Bilal’in müşterileri de genelde mendili almadan ücreti ödemeye meyilli. İkisi de bu teklifi düşünmeden kabul ediyor zaten. Sermayelerine öyle sıkı sarılmışlar ki, Bilal, büyükçe bir bez çantayı çapraz takıp tehlikeleri savuşturma derdinde. Bazı çocuklarsa biz onlara doğru hareket eder etmez uzaklaşıyor. Kimi hiçbir şey söylemiyor. Fotoğraf çekmek istediğimizde izin istercesine hepsinin gözleri uzaklarda bir yerlere takılı kalıyor. Ortalarda görünmese de çocukların birinden çekindiği her hallerinden belli oluyor.
İŞKENCE ÇETESİ
Hürriyet İstihbarat Servisi’nden Çetin Aydın’ın iki hafta önce yayımlanan haberi, Suriyeli çocukların sokaklarda yüz yüze olduğu tehlikeyi bir kez daha gündeme getirdi. Habere göre, İstanbul Çocuk Şube Müdürlüğü ekipleri, Halep’teki aileleri tarafından dilenci çetelerine kiralanan Suriyeli 36 çocuğu kurtardı. Polisin tespitlerine göre, çete, çocuklara sokakta su ve mendil sattıracaklarını söyleyerek ailelerinden kiraladı. Ancak İstanbul’a getirilen çocuklar sokakta dilendirildi. Günlük limiti dolduramayan çocuklar hortumla dövüldü, aç bırakıldı. Çocuklar yaşadıkları korkunç işkenceleri pedagog eşliğinde verdikleri ifadelerinde anlattı.
'KAYIP KUŞAĞI ÖNLEMEK İÇİN OKULLAŞMA ŞART'
UNICEF verilerine göre; Türkiye’de en az 2.9 milyon Suriyeli mülteci yaşıyor. Bu sayının 1 milyon 280 bini çocuk. Bu çocukların 870 bini okul çağında. Milli Eğitim Bakanlığı, 2016 sonu açıklamalarına göre ise 490 binden fazla Suriyeli çocuk ülkenin çeşitli yerlerinde okullara kayıtlı fakat yaklaşık 380 bin çocuğun okula gidemediği tahmin ediliyor. AFAD verilerine göre 68 bin 638 Suriyeli çocuk eğitimlerine Türkiye’deki barınma merkezlerinde kurulan okullarda devam ediyor. Bu okullarda çocuklara, Suriye okullarındaki müfredata uygun dersler veriliyor. Suriyeli çocuklar Türkçe dersleri de alıyor.
Türkiye’de ‘kayıp bir kuşak’ oluşmasını önleme yönünde projeler geliştiren UNICEF’e göre, özellikle eğitim ve koruma alanında ciddi ihtiyaçlar söz konusu. İnsan Hakları Derneği’nden Derya Uysal ise şunları söylüyor: “Suriyeli aileler çocuklarının eğitim gerekliliğini yerine getirirken mahalle baskısı ile karşılaşıyor. Bir diğer konu da zorla dilendirilen çocuklar. Bu konuyu görmezden gelemeyiz. Öksüz veya yetim kalanlar suç şebekelerinin eline daha kolay düşse de Suriyeli ailelerin de bu sürece girmeye zorlandığını biliyoruz.” Sığınmacılar ve Göçmenler Dayanışma Derneği’nden Kıdemli Koruma Sorumlusu Uzman Klinik Psikolog Özle Koyuncu’nun önerileri ise şöyle: “Okullaşma oranı artarsa sokaklarda daha az çocukla karşılaşacağımızı düşünüyoruz. MEB’in konuyla ilgili çalışmaları hız kazandı ve okullaşmayı artırmaya yönelik ciddi projelerin yakın bir süre içerisinde aktif hale geleceği konuşuluyor. AB’den gelen fonlar çerçevesinde, eğitime ayrılan kaynağın daha da artırılması gerekiyor.”
AĞLAMA HASAN
İstanbul’un en işlek noktalarından biri Galata Köprüsü’nde bir öğleden sonra... Sıcağa aldırmadan sıralanmış balıkçılar, tarihi yarımadaya hayranlıkla bakan yerli yabancı turistler, bir yerlere yetişmeye çalışan İstanbullular…
Ve tüm bunlara şahitlik eden tarihi köprünün üstünde dört çocuk; Mustafa Ahmet, Alişan, Muhammed ve Hasan. Ellerindeki ‘sanayi tipi yapıştırıcıyı’ teneffüs ederek dört bir yana dağılmışlar. Yanlarına gidiyoruz. Mustafa Ahmet ve Alişan kuzenler, Halep’ten aileleriyle birlikte kaçarak gelmişler. Türkçeleri babalarının ne iş yaptığını anlatmaya yetmiyor fakat hamal olduklarını tahmin ediyoruz. Muhammed ve Hasan’la İstanbul’da tanışmışlar. Üç yıldır da sokaklarda dileniyorlar. Kullandıkları uyuşturucu maddeyi soruyoruz. Alişan başlıyor söze: “Vallahi Suriye’deyken böyle bir şey bilmiyordum. Buradaki abiler verdi. Ben zaten çok kullanmıyorum midem bulanıyor ama tüm çocuklar kullanıyor. Yanlış ama normal yani...”
Uzakta ağlayan çocuklardan birini işaret ediyoruz. Alişan devam ediyor: “Hasan Halepli. Çok bali içiyor. Az önce bir adam Hasan’ı çok fena dövdü. Neden bilmiyorum, sanırım yürürken Hasan ona çarpmış.”
NİŞANTAŞI'NIN ŞAKİRA'SI...
NİŞANTAŞI’ndaki hemen her trafik ışığı sayısız Suriyeli çocuğa ‘ev sahipliği’ yapıyor. Trafiğin yoğunluğunun hiç azalmadığı caddede ellerinde mendillerle canları pahasına araçların arasından geçip, trafik akmaya başladığında ise kaldırımlara dağılan çocukları sürücüler de yayalar da çoktan benimsemiş. Kaldırımda göz göze geldiğim Ayşe ve Şakira’yla tanışıyorum. Şakira’nın adını şaşkınlıkla tekrar sorduğumda ise Kolombiyalı şarkıcı Şakira’ya gönderme yaparcasına neşeyle bel kıvırarak “Şakira işte bildiğimiz Şakira” diyor. Suriye’nin neresinden olduğunu sorduğumda ise gururla “Suriyeli Türkmeniz biz” diyen ikili, ışığın yeniden kırmızıya dönmesiyle araçlara doğru koşmaya başlıyor.
METRONUN SON DURAĞINDA BİR MENDİLCİ ÇOCUK
Metro, son durağa yaklaşırken kalabalık bir grup inince vagon, tenhalaştı. Koltukta uyuklayan küçük bir çocuk, geride kalanların dikkatini çekmişti. Ortalığın tenhalaştığını görünce yerinden doğruldu, elini sırt çantasına attı, kağıt mendilleri çıkardı ve son durak yolcularını tek tek dolaşmaya başladı. Konuşmuyor sadece mendili uzatıyordu. Yanlarında bebek arabası olan bir çifte yaklaştı en son. Kadın, sıranın kendilerine gelmesini bekliyormuş gibi sevecen bir ifadeyle konuşmaya başladı.
Çocuğa Arapça bir şeyler söyledi. Çocuğun yüzü değişti, o da bir şeyler söyledi. Başka bir ülkenin metrosunda karşılaşan iki hemşeri gibiydiler. Belki de birkaç yıl öncesine kadar aynı ülkede aynı şehirde yaşıyorlardı. Son durağın adı anons edildi, sohbet bitti. Çocuk, kapı açılır açılmaz çıktı vagondan. Uzaklaştı.
Okul çağında pırıl pırıl bir çocuktu. Savaş, yüzbinlercesi gibi onu da memleketinden, evinden etmişti. O yaşta başka bir ülkede kendi savaşını veriyordu. Hayatta kalma savaşını...Gazeteci haksızlığa, ayrımcılığa uğrayanların, görmezden gelinenlerin, unutulanların, ‘öteki’nin, ağaçların, hayvanların, tarihin, kültürün, sanatın sesi olur. O sesle bir hatadan dönülür, bir haksızlık giderilir, bir çocuğun hayatı kurtulur, bir kadının kaderi değişir... Hürriyet’in sayfalarında okuduğunuz her haber bu çabanın bir ürünüdür. Bu sayfa, baş döndürücü hızda gelişen gündem yüzünden ihmal edilen meselelerin sesi olmayı amaçlıyor. Ses verin ki sesiniz duyulsun...
Hiç yorum yok: